Olcay Nalbantoğlu

Tarih: 24.07.2025 15:16

İBB’YE ÖFKE SADECE SEÇİM REKABETİNDEN Mİ?

Facebook Twitter Linked-in

İktidarın İBB kadrolarına karşı, adeta bir intikam almak istercesine işkenceye varan kindar davranışları hakkındaki genel kanaat, İmamoğlu’nun Erdoğan’a alternatif bir “Cumhurbaşkanı adayı olması” şeklinde.

“Gizli tanık” ve “etkin pişmanlık” gibi hukuk dışı usullerle süren operasyonlardaki pervasız sertlik, kanımca, olayın başka bir boyutu olduğunu da ima ediyor.

Gerçi dış politikalarındaki yüksekten atışlarının kendi seçmeninin gözünde bile kuşkulu hale geldiği, ülkede halkın gözünde neredeyse hiç kredisinin kalmadığı gibi gerçekler göz önüne alınınca, iktidarın aşırı kaygı bozukluğunun ve öfke kontrol probleminin gerisinde pek çok neden olduğu söylenebilir.

Ama Türkiye’nin kamu tasarruflarını yutan ezeli bir sosyoekonomik hastalığına dokunması bakımından, İBB–AKP arasındaki önemli bir niza konusunun, o pek çok nedenin önde gelenleri arasında olduğunu düşünüyorum.

Bu, bence, İBB’nin, iktidarın kentsel rant, arsa rantı musluklarını keserek bu kaynakları halka aktarmakta gösterdiği istek ve kararlılık.

İktidarı kontrolsüz bir öfkeye sevk eden etkenlerden birisi de bu olsa gerek.

* * *

Resul Emrah Şahan ve Ekrem İmamoğlu’nun diliyle İBB kadrolarının, bu alandaki düşüncelerini örneklemek isterim:

R. E. Şahan’la 3 Mayıs’ta Cumhuriyet’te yapılan söyleşideki şu sözlerdeiktidarın İBB ile temel çelişkisi sanırım hayli açıkça yansıyor:

Şahan’ın ifadelerini, kentsel rant, arsa rantı denen olgunun özüne vakıf bir uzmanın ifadeleri olarak okudum. Dahası sadece bugünü değil geleceği, sadece ilçesini değil tüm Türkiye’yi kapsayan; rantiye sermayenin değil toplumun genel çıkarlarını kollayan halkçı bir idealizmi okumak da mümkün.

* * *

Beş küsur yıl önce İmamoğlu da Kanal İstanbul’u Şahan gibi tanımlamış ve yapılması gerekeni aynen onun gibi vurgulamıştı:

İktidar zümresi, İBB’nin bu teklifini duymazdan geldi. Bugün de İstanbul’un bir su havzasına, yasa dışı olduğu halde, iş makinelerini hızla sokmuş bulunuyor.

Bunun ve operasyonların zamanlanması da, iktidarın İBB’ye husumetinin ardındaki temel dürtünün Erdoğan’a siyasi rakip olmaktan ibaret olmadığına işaret ediyor adeta.

* * *

Operasyonun zamanlaması ve şiddeti de İBB ile iktidar arasındaki ana çelişkiye işaret:

27 Şubat’ta Kanal İstanbul güzergahı üzerinde uçan bir helikopterde iki bakanın Erdoğan’a verdiği brifingi TV’den izledi tüm Türkiye.

Çok geçmedi! Muhasaraya alınmış bir düşmana karşı ani saldırıya geçiliyormuşçasına bir şiddetle 19 Mart operasyonunun düğmesine basıldı.

Bundan bir ay sonra –artık hapishanede olan– İmamoğlu, operasyonun altındaki temel içgüdüyü şöyle anlattı: “Bizi hapse atıp İstanbul’un önemli su kaynaklarından biri olan Sazlıdere Barajı’nı boşaltmak ve bölgeyi imara açmak istediler. Avrupa Yakası’ndaki 4 ilçeyi susuz bırakmak istiyorlar, kurulu barajı yıkmak istiyorlar. Sizin beton kanalınızı da, lüks konut sevdanızı da, rant projelerinizi de İstanbul’a yeni ihanetlerinizi de bu millet engelleyecek. …”

İktidarla İBB arasındaki gerilimde imar veya arsa rantı önemli bir yer tutuyor yani.

* * *

Bu gerilimde İBB kadroları kadar iktidar da neyin mücadelesini verdiğinin bilincinde.

Mücadelenin taraflarında rastgelelik yok! Herkes ne yi savunduğunun bilincinde.

İBB tarafının konuya dair bilincinin örneklerini yukarıda sundum. Arsa–imar olgusunu bir de Erdoğan’dan dinleyin, bakın ne kadar net.

23 Nisan 2021’de Çamlıca Tepesi’nde çocuklara “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır” dizelerini okurken mısradaki “toprak–vatan” kavramının Erdoğan’da çağrıştırdığı düşünce arsa rantı denen olgunun gayet veciz bir tanımı: Ben bunları hep şuna benzetiyorum. Arsa var, arazi var. Araziyi arsaya dönüştürmek için belli bedel ödemek gerekiyor. Aksi takdirde arazinin hiçbir anlamı yok”. (Ben koyulaştırdım)

Demek Erdoğan’ın gözünde “arsa” olmayan “arazinin” (toprağın) “hiçbir anlamı yok”!

Peki toprağı “arsaya dönüştürmek” için gerekli “belli bedel” ne?

Bunun cevaplarını da İBB kadroları gayet açık bir şekilde veriyor ve gereğini yapmak istiyor. Kavga, gerilim biraz da bundan.

Hem iktidar, hem İBB kadroları çok iyi biliyor ki “araziyi arsaya dönüştüren”, onun değişim değerini yükselten şey kamu sermayesi ve emeğinin yarattığı katma değer.

Yani iktidarın asla ikrar etmediği, İBB kadrolarınınsa vatandaşlara açıkça duyurduğu gerçek şu ki, bu “belli bedel”, iktidardaki “inşaat ya Resulullah” aklının kendilerine rantla zenginleşme imkanı bahşettiği arsa spekülatörünün cebinden değil, adaletsiz ezici vergilerle hazineyi besleyen büyük çoğunluğun cebinden çıkıyor.

Resul Emrah Şahan bu gerçeği çok daha anlaşılır biçimde ifade ediyor: “Yoksulun cebinden, hakkından alıp zengini daha da zengin etme” oluyor. Ve “olan depremlerde yine eski evlerde oturan, kötü koşullarda yaşayan yoksula olu(yo)r. Konu (hakikaten) kul hakkıdır” yani.

* * *

İBB kadroları, “kul hakkı” savunusunu, romantik söylemlerle, slogan düzeyinde yapmıyor. Hak arayışını nesnel, profesyonelce yapılmış ölçümlere dayandırıyor.

AKP’nin 2019’da iktidarı kaybettiği İstanbul’da, o güne dek oluşturduğu ve tabii “inşaat ya Resulullah” seçkinlerine aktardığı arsa rantı ince ince hesaplanmış.

Sayın Şahan, 85 milyar doların 5 milyarıyla “Şişli’yi yenileyebilirsiniz” diyor ya, İnşaat Mühendisleri Odası’nın, bina maliyetini esas alarak yaptığı bir hesap da, bu 85 milyar doların “İstanbul’da risk önceliği bulunan 600 bin binanın tamamının güvenli hale getirilmesi için gerekli finansmanın birkaç katı” olduğunu gösteriyor.

Bir yandan çeşitli imar oyunlarıyla oluşan geliri ranta tahvil ederek, geliri yetmediği için riskli binasından çıkamayan insanlara iktidarın yaptığı kötülüğü teşhir et, öte yandan, depremi “yönetebilmenin bir modelini, bir finansmanını …” bulmak konusunda iktidarı bile zorla!

Söyler misiniz, İBB kadrolarına nasıl öfke duymasın iktidar zümresi!


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —